1995 yılında Birleşmiş Milletlerin yardımı kapsamında Çankırı Devlet Hastanesine hibe edilen Röntgen Cihazını Kurmaya gelen İtalyan Doktor ve Hemşire ile çekilen resim.
1999 yılında, neredeyse on yıldır Çankırı’da yaşıyordum. Liseden mezun olduktan sonra, on sekizimi bitirirken Tekel Pazarlama ve Dağıtım Müessesesinde işe başladım. İlk görev yerim Gümüşhane’ydi ama sonrasında yine Çankırı'ya döndüm. Çankırı benim için her zaman çok özel bir yer oldu, büyük kızımın; dileğimin doğduğu yerdi. Asil ve bilge insanların toplumda rol model olduğu, Sağcısının da Solcusunun da lafa "Bizim Çankırı" diye başladığı göç vermeyen, kendi kendine yetmeye çalışan bir şehir.
Hayatımda inovasyonla tanıştığım ilk şehirdi aynı zamanda; 1991'de Çankırı Lisesinde radyo vericisi ile transistör teknolojisini kullanarak kopya çekme girişiminde bulunduğumuz anlar aslında imkân verildiğinde neler yapabileceğimizin benim nazarımdaki ilk ispatıydı. Vericiyi tuvalette spor çantasına yerleştirmiştik, ceplerimize küçük el radyoları koymuş ya sesini kısıp cebimize kulağımızı yaslayarak ya da büyük kaba kulaklıkların başlığını sökmüş kol saatimizin kordonuna çekmiştik ceketimizin kolundan. Ama arkadaşım Hakan maalesef eski pil kullandığı için iletişim 5 dakikadan fazla sürmemişti.
Ve asıl konumuza gelecek olursak: KAYA TUZU. 1999 yılının kasım ayı idi sanırım, Çankırı'ya yeni bir vali atanmıştı, Halil Ulusoy. Ben ise Çankırı Tekel Başmüdürlüğünde Satış ve Kaçak Takibat Şefiydim. Sigara, Alkol, Saf Alkol (Hastane ve Kolonyağcılar için), Kibrit, Çay benim zimmetime olan ambarlardan satılırdı. Tuz ise kendisini hiç görmediğim ancak Satış Faturalarına imza attığım bir ürün idi. Çankırı’ya 20-25 km uzaklıktaki bir madenden benim kestiğim faturalar ile kamyoncular tarafından çekilen bir üründü. Bize anlatılan Kamyoncuların Kaya Tuzunu başka şehirlerde kar yağdığında yollara dökülmesi için genelde Karayollarının aldığı idi.
Ve bir gün Valilikten telefon geldi. Vali bey Çankırı’daki her resmi kurumdan bir yetkiliyi "ÇANKIRIYI GELİŞTİRMEK VE KALKINDIRMAK" konulu bir toplantı için davet etmiş. O dönem Allah selamet versin Başmüdürümüz Yenal TUĞLU idi ve izinli olduğu için toplantıya ben katılmıştım Çankırı Tekel Pazarlama Ve Dağıtım Başmüdürlüğünü temsilen. Vali bey konuşmaya şöyle başlamıştı; "Çankırı da faaliyet yürüten tüm kurumlar neyi yapmak ile vazifeli olurlarsa olsunlar Çankırı ya özel bir faydası olacak özellik, unsur veya organizasyonu ile ilgili bana raporlar, fikirler getirecekler" deyince önce çok üzüldüm çünkü aklıma depoda bulunan içki ve sigaraları düşününce benim hiçbir şansım olmadığını hissettim. Hatta böyle bir kurumda çalışmanın utancını hissetmiştim. Düşünsenize çalıştığım kurumun insan sağlığına zarardan başka potansiyeli yoktu. O gün işyerinde gelen Tuz Faturalarını imzalarken Şoför arkadaşa yarın beni de mağaraya götürmesini söyledim. İçkiden, Sigaradan başka bir Tuz var diye düşündüm. Aylık abonesi olduğum Bilim Dergisinde Ankara Üniversitesinin Kütüphanesini halkın da ziyaretine açtığı ile ilgili bir haber vardı. Kütüphanenin adresini bir kâğıda not aldım ve Ankara’ya seyahat için 3 gün senelik izin aldım.
Kütüphanenin girişinde sanki içerideki tüm kitapları okumuş gibi görünen yaşlı bir memura şunu söyledim: "Hayatımda ilk kez böyle bir büyük kütüphaneye geliyorum, bana Tuz ile ilgili kaynaklar gerekli" diye sordum. Adamcağız benimle tam 1.5 saat alışveriş sepetine ürün koyar gibi tüm kitapları buldu ve en son Ziraat Fakültesinin renkli ve kalın bir kitabını buldu. Kitapta Kaya Tuzu ile ilgili dünyadaki durum anlatılıyordu. Kitap aslında bir madenci gözüyle istatistikler, kimyasal özellikler ve endemik açıdan yazılmıştı. Ama içerisinde; Kimya, İlaç,
Kozmetik, Gıda, Tekstil üretiminde, Sağlık Turizminde kullanımının yanı sıra bir de Lamba resmi gördüm. Polonya ve Pakistan'da Kaya Tuzuna Lamba takmışlardı ve bu bende ihtiyacım olan fikri bulduğumu hissettirdi.
Dönüşte Valiliğe bir yazı ile bunları rapor ettim ancak şu lamba işi çok hoşuma gitmişti ve Tuz mağarasından birkaç kelle tuz bagaja koyarak sanayide deldirmeye götürdüm. Sanayidekiler neden deldiğimi sorduklarında bagajdan ampullü kabloyu gösterdiğimde ustaların bakışları hala gözümün önünden gitmiyor, deli gibi göründüğümü hissettiriyorlardı bana.
Kardeşimin Ozan diye bir arkadaşı vardı, iyi bir motosiklet sürücüsü ve hobi olarak elektrik işleriyle uğraşıyordu. Kablo ve ampulün tuz parçasının içerisine yerleştirilmesinde onun bana çok yardımı olmuştu ve Çankırı'nın belki de ilk elektrikli tuz lambasını yapmış birisi olarak kendimi büyük bir inovasyona (yeniliğe) adım atmış olarak buldum.
Ve dün akşam Televizyonda Tuz Ekspresi haberini görünce bu anılar aklıma geldi, aşağıda linki paylaşıyorum ve tüm emeği geçen Bizim Çankırılıları tebrik ediyorum. Çankırı gerçekten daha birçok yönüyle inovasyona açık bir şehir. Birgün kısmet olursa İtalyan Doktor ve Hemşireyi de anlatım.
Comments