JAPON DIŞ TİCARET ÖRGÜTÜ-JETRO
- bekir sıtkı batur

- 6 May 2022
- 5 dakikada okunur
Sayın Valim Sayın Millet Vekillerim, Sayın Japon Dış Ticaret Örgütü Jetro Genel Müdürü bay Yamaguci san ı, çok kıymetli hemşerilerimiz.


Tarihi İpek Yolunun batı ve doğu uçlarında yer alan Türkiye ve Japonya, 19. yüzyıldan günümüze geleneksel dostluk ilişkilerine sahip olmuşlardır. Osmanlı İmparatorluğu Döneminde, resmi bir ziyaret amacıyla Japonya’ya gönderilen Ertuğrul Fırkateyninin 16 Eylül 1890 tarihinde Japonya sahillerinde batmasını takiben anılan Fırkateynin 609 mürettebatından hayatta kalan 69 denizci, Japonya İmparatoru Meiji’nin talimatıyla Hiei ve Kongo isimli iki askeri gemi ile İstanbul’a gönderilmiştir. Bu facia Japonya ile Türkiye arasındaki karşılıklı anlayışın ve dostluk ilişkilerinin sağlam bir temele oturmasına vesile olmuştur.
Sayın vekilimiz Osman ÖREN bey’in önderliğinde ilimizin gelişmesine, kalkınmasına ve işsizliğin azaltılmasına yönelik yapılan çalışmalar kapsamında çeşitli girişimlerde bulunduk.
Bu kapsamda görüşme imkânı bulduğumuz değerli Japon dostlarımızla çok büyük kültürel yakınlık hissettik. Karşılıklı 4 kez ziyaretler gerçekleştirip görüş alışverişinde bulunduk.
Çok kıymetli Japon İşadamları buradayken eminim ki Neden Siirt sorularını yanıtlamak gerekir bunları çeşitli alt konularla açıklamaya çalışalım.
Japonya, Dünyanın 4. büyük ihracatçısı ve 4. büyük ithalatçısı. Japonya'nın dış ticaret hacmi 2008'de 1,5 trilyon dolardan fazladır. Japon dostlarımız ülkelerinden binlerce km uzaklarda bile üretim ve satış yapabilmektedir.


bir üretim ve lojistik üs, saklı bir bahçe olduğumuzu düşünüyoruz burada üretilecek ürünlerin nitelikli ve katma değerli olması halinde maliyet hesaplamalarında kullanılan Nakliye giderlerinin çok rahat tol ere edilebileceğini düşünmekteyim.

İlimiz bu tür olası yabancı yatırımlara artık daha hazırlıklı Özellikle biraz sonra değineceğimiz teşvikler ile ilgili hükümetimizin Temmuz ayında çıkarttığı yeni teşvik yasası Wiliam Porterin kalkınma modelindeki 1.madde olan toplam maliyet liderliğini sağlamaktadır. Sanayi bakanlığının sağladığı Teknoloji ve ar-ge merkezleri ile çalışma bakanlığının iş kur kapsamındaki faaliyetleri ilimizde hiç yapılamamış bir yatırımın yapılması halinde bile Siirt in çalışa bilir genç nüfusunun sektörsel eğitimini sağlamaya yardımcı olmakta hem yatırımcı hem de çalışan kazanmaktadır.
Özellikle İlimizde gelişmeye aday bir üniversitenin bulunması yatırımcılar için gerekli eğitim alt yapısının sağlanabilmesi açısından çok önemlidir.İki ülke arasında Ar-Ge ve inovasyon alanlarında işbirliği olması halinde, Ar-Ge ve inovasyon süreçlerinin küreselleştiği bir dönemde ileri bir sanayi ülkesi olan Japonya'nın şirketlerinin Türkiye'nin Ar-Ge yatırım teşviklerinden yararlanmaları istediğimiz yatırım yapısının sağlanmasında önemli rol oynayacaktır.
Az önce saydığım bilgiler ışığında Türk ve Japon Şirketlerinin, Ortadoğu, Orta Asya, Karadeniz ve Afrika’da, Türkiye'nin çevresindeki bölgelerde, özellikle Ortadoğu, Körfez ve Afrika'daki altyapı yatırımları, ulaştırma ve enerji sektöründeki projelerde Japon ve Türk şirketleri olarak birlikte çalışabileceği, Irak’ın, Japonya ile önemli bir işbirliği sahası olabileceği, Irak’ın yüzlerce milyar dolarlık yeni bir yapılanma içinde olması, Afrika’da yeni bir yapılanma olması, Avrupa’nın artık üretemez hale gelmesinin birlikte avantaja dönüştürülebileceğini düşünmekteyiz.
Aslında burada yatırım yapılmasının matığını güçlendiren başka nedenlerde var.
*Güçlü Türk-Japon ekonomik ortaklığında, düşük karbonlu ekonomiye geçiş için işbirliği olması, enerji verimliliği, çevreye duyarlı teknolojilerin sanayiye adapte edilmesi, bu alanda yeni teknolojilerin geliştirilmesi, doğa ile barış içinde kalkınma anlayışının beraberinde getireceği iş fırsatlarının Türk ve Japon şirketlerini yeni işbirliklerine yöneltebileceğini düşünüyoruz.
*Türkiye'nin ihtiyacı olan içme suyu, evsel atık su, katı atıklar, kirlilik kontrolü ve endüstriyel atık su konularının önümüzdeki 10-15 yıl içerisinde en az 90 milyar dolarlık bir yatırım fırsatı getireceği, düşük karbonlu ekonomiye geçişin küresel yönetişimin mimarisini oluşturmak için ortak çalışmalara yönelmenin önemli olduğunun da farkındayız.
*Asya'nın iki uzak komşusunun, ortak akıl ile ikili ekonomik ilişkilerin çok boyutlu haritasını yeniden çizebilecekleri, ekonomik ilişkileri yeni nesil işbirliği mekanizmaları ile destekleyerek güçlü bir ekonomik ortaklık kurulabileceği düşüncesi mevcut durumun iyi analiz edilmesi halinde yalın bir gerçek olarak önümüze çıkmaktadır.
1990 yılında kurulan Toyota Türkiye 2,5 Milyar Dolara ulaşan ihracat geliri ile Türkiye’nin ihracat lideri olmuştur, kurulduğu günden bu yana 1,2 milyar Euro'luk yatırım tutarı ile Türkiye’nin en büyük üretim tesislerinden birisidir. Sakarya üretim tesisleri, Avrupa’daki toplam Toyota üretiminin %20 sini sağlamakta olan ve bugün Türkiye’nin en büyük otomotiv ihracatçılarından birisi olan Toyota Türkiye’nin 2015 yılında 2 milyon adet üretim ve 1,5 milyon adet ihracat ile dünya otomotiv üretiminde ilk 10, Avrupa’da ise ilk 3 ülke arasında olunmasının öngörülmektedir. Sanırım sadece Toyota’nın Türkiye deki bu hikâyesi bize geleceği şekillendirme ile ilgili önemli katkılar sağlayacaktır.
Japonya’nın 59 milyar dolar ciroya sahip en büyük perakende zinciri Aeon Grubu, Türkiye'de 44 Türk ihracatçı firması ile ikili iş görüşmesinde bir araya gelmesi, basında önemli yer tuttu. Japon yetkililer, Çin ile yaşanan kalite sorunları nedeniyle Türkiye'nin gıda alımında alternatif pazar haline gelebileceğini, Türkiye de bu konuda dikkat çeken firmalar olduğu ifade etmişler. Temmuz ayında Japon Tarım Bakanlığı'ndan yetkililerin inceleme için Türkiye'ye gelmesi, Ağustos ayında Japonların, Türkiye'den greyfurt ithalatını serbest bırakmaları, karşılıklı ticari yakınlaşmanın diğer göstergelerindendir.
Japonya'nın Dünya’dan 62 milyar dolar gıda ithalatı yaptığını ve Türkiye'nin de bu alanda önemli bir oyuncu olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Ülkemizin saygınlık projelerinden olan ılısı barajının devreye girmesiyle ilimizin çevre hinterlandında bulunan arazilerde 66 000 hektar alanın modern teknikler ile sulanması mümkün olacak ve ilimizin stratejik konumu itibariyle tarımsal potansiyelinin daha da gelişeceğini yakın bir zamanda Siirt ilimizde özellikle fıstık bal ve nar ile ilgili Japon tarım firmalarının ilgisini çekeceğimizi düşünmekteyim.
Japonya’nın enerji sektöründe Türkiye ile işbirliği konusunu anlayabilmek için, potansiyel yönelim seyrini bilmek gerekmektedir. Özellikle Orta Doğu petrolünün Japonya için hayati öneme sahip olduğunu, Japonya petrol ithalatının yaklaşık olarak % 80-90 oranında olan kısmını bu bölgedeki devletlerden ithal etmektedir, doğal gaz alımını da % 23’lük bir kısmını almakta olduğu anlaşılıyor. Bağımlı olduğu Orta Doğu enerji kaynaklarına alternatif arayışı içerisindeki Japonya bu konuda rotasını hidrokarbon zengini Rusya, İran, Kuzey Afrika ve Orta Asya devletlerine çevirmiştir. Bu süreç içerisinde Japonya ile Rusya, İran ve Libya arasında Japonya için enerji güvenliği ve alternatif istikamet olabilecek çeşitli projeler üzerinde çalışmalar yapılmıştır. Rusya-Japonya projesi: “Tayshet- Nakhodka Petrol boru hattı” ikincisi ise Japonya ile İran arasındaki “Azadegan Projesi”dir. 2 milyar dolar maliyetli İran ile geliştirdiği Azadegan Projesi, Japonya’nın faaliyet gösterdiği dünyanın büyük petrol sahaları arasında gösterilen Azadegan sahasında sürmektedir.
Japonya dikkat çekici planlama ve girişimlerle, dönüştürebilen bir ülke. İran için, Libya İçin ve son yıllarda 300 milyon dolar yardım yaptığı eski SSCB ülkeleri için girişimleri, projeleri sağlam adımların birer örneği, küresel planlamanın ayak izleri. Türkiye’nin bölgesel avantajlarını da bu planlamalarda işbirliğine dönüştürmek, bir ticari anlaşmayla geliştirmek planı bizce uzak değildir.
*Türkiye'nin 10 yılda 100 milyar dolardan fazla enerji yatırımı yapacak bir ülke olduğunu belirterek, Japon yetkililerin Türkiye'ye gelmesinin bir sebebinin de enerji alanı olduğu,
*Araştırdığımız bazı anket çalışmalarında Japonya’da 300-500 milyar dolar gibi çok önemli cirolara sahip olan birçok firmayla yapılan görüşmelerde, Türkiye'yi yeterince tanımadıklarını ifade ettikleri görülmektedir.
Ancak Türkiye'nin Dünya’da çok önemli bir aktör haline geldiği, şu anda Avrupa'nın en yakın tedarik merkezi olduğunun anlatılmasının
*Bu bağlamda, Japonya’nın Türkiye'nin avantajlarını değerlendirebileceği, Türkiye’nin genç işgücünü beraber değerlendirerek, Japon firmalarının direkt olarak giremediği Kafkaslar, Ortadoğu, Afrika ve Avrupa'ya Türkiye'den girmeleri, Türk ve Japon firmaların 3. ülkelerde işbirliği yapabileceği,
*Türkiye'nin çeşitli ülkelerle yapmış olduğu serbest ticaret anlaşmalarının, Japonya için de avantaj sağlayacağı, Türkiye’deki yatırım desteklerinden, AR-GE teşviklerinden faydalanabilecekleri, Avrupa'ya satmış oldukları mallarda Japonya’nın ödemek zorunda olduğu gümrük vergisinden kurtulacakları, üçüncü ülkelerde işbirliği yapma imkânına sahip olacakları bilinmelidir.
Son olarak ilimizi yeni teşvik yasası ile cazibe merkezi haline getiren unsurları kısa başlıklar halinde tekrarlamak istiyorum sayın misafirlerimiz için geçen temmuz ayında hazırladığımız teşvik konularının detaylı sunumlarını İngilizce olarak hazırlayıp kendilerine zaten sunduk.

2010 yılının Türkiye’de Japon Yılı olarak ilan edilmesinin ardından Türkiye ve Japonya arasındaki karşılıklı ilişkilerin hız kazanmasının ticarete de dönüşümü, her iki ülkenin işbirlikleri ile yeni yatırım bölgelerinde kendilerine yer bulmalarını sağlayabilecektir.
Bu konuyu, Denizci Henry'nin Kuzey Afrika'da birbirlerinin dilini bilmeyen insanlar için tasarlanan "sessiz ticaret" hakkında duyduğu bir hikâyeyi naklederek bitireyim. Fas'tan Atlas dağlarını aşarak, güneye inen Müslüman kervanlar yirmi gün sonra Senegal nehrinin kıyılarına ulaşıyordu. Tacirler tuz, mercan boncukları ve mal yığınlarını seriyordu. Daha sonra gözden kayboluyorlardı. Altınlarını Madenlerin bulunduğu yerin üstünde yaşayan yerli kabileleri sahile gelip Faslıların her mal yığınının altına bir miktar altın yerleştirip uzaklaşıyorlardı. Faslı tacirler tekrar gelip bırakılan altınları alıyor ya da önerilen altın miktarına göre malı azaltmak durumunda oluyorlardı. Daha sonra tekrar gözden kayboluyor ve bu karşılıklı süreç devam edip gidiyordu. "Sesiz ticaretlerden", sesli ve çoklu ticarete önümüzdeki yolun sürekli artık yıldan yıla değiştiğini yaşayarak öğreniyoruz. Bu durum hem bölgemizde hem de gelişmekte olan yapının kalkınmasında büyük bir rol oynaması beklenmektedir. Ticaretin hem kültürleri hem de insanları birleştirdiği dünyamızda, konumsal önemi anlamak mantıklıdır.






Yorumlar