KAZLAR BİRLEŞİYOR. TARIM VE GIDA ÖRDEKLERİ. TRUMP EKONOMİSİ
- bekir sıtkı batur

- 23 Ara 2024
- 3 dakikada okunur

Yazının birinci bölümünü buradan takip edebilirsiniz:
1990’lı yılların sonlarında uygulamaya konulan “dışarı çıkma” (go global) politikası, Çin’in ekonomik ve politik dönüşümünde dönüm noktalarından biri oldu. Bu strateji, ülkenin tarım ve gıda alanında hem iç pazarın ihtiyaçlarını karşılamak hem de küresel düzeyde rekabet gücünü artırmak için attığı kapsamlı adımları da beraberinde getirdi. Özellikle Afrika ve Latin Amerika gibi bölgelerde arazi edinme, devlet destekli şirketlerin lojistik ve finansal yatırımlarını artırma, genetiği değiştirilmiş tohumlar ve bitki bazlı et gibi yeni gıda teknolojilerine yönelme, Çin’in gıda güvenliği politikasının temel ayaklarını oluşturuyor. Tüm bu hamleler, Japonya’nın 1980’lerde ortaya koyduğu “uçan kazlar” stratejisiyle karşılaştırılıyor. Japonya’nın sanayi üretimini ve Ar-Ge faaliyetlerini yurt dışına taşıyarak elde ettiği küresel başarı, bugün Çin’in de gıda ve tarım sektöründe ulaştığı güçle benzer bir perspektiften ele alınıyor. Ancak Çin ve Japonya arasındaki bu benzerlik ve farklılıkların pek çok boyutu bulunuyor.
Çin’in “dışarı çıkma” politikası, tarım sektöründe iki temel eksende ilerliyor. İlk eksen, yurt dışı yatırımlar. Özellikle büyük arazilerin satın alınması ve kiralanması, dünyanın farklı coğrafyalarında Çin merkezli üretim üsleri kurulmasına olanak tanıyor. Aynı zamanda, Cofco gibi büyük devlet işletmeleri sayesinde uluslararası tarım ticaretinde stratejik noktaları ve altyapıları ele geçirmeyi hedefleyen Çin, sadece üretimi değil, depolama, paketleme ve nakliye süreçlerini de kontrolü altına alarak küresel tedarik zincirini şekillendirmeyi amaçlıyor. Kuşkusuz bu durum, yerel halkla ve o bölgenin hükümetleriyle diplomatik hassasiyetlerin doğmasına yol açıyor. Zira tarım arazilerinin el değiştirmesi, ülkelerin milli güvenlikten kırsal kalkınmaya kadar farklı alanlarda özenle üzerinde durduğu bir konu.
İkinci eksen ise yurt içinde kendine yetme çabasıdır. Tarım arazilerinin korunması için uygulanan katı politikalar, kentleşmenin ve sanayileşmenin bu alanları daraltmasını engellemeye çalışıyor. Bunun yanı sıra, genetiği değiştirilmiş tohumlar ve akıllı tarım teknolojileri gibi yenilikçi uygulamalarla verimliliğin artırılması temel hedefler arasında. Çin, nüfus artışı ve kentleşme sonucu büyüyen gıda talebine yanıt verebilmek için her türlü teknolojik ve idari düzenlemeyi devreye sokuyor. Aynı şekilde, alternatif gıda ürünleri konusunda yaptığı atılımlar da dikkat çekiyor. Bitki bazlı et ve sürdürülebilir protein kaynakları, hem yurt içinde yükselen pazar payına hem de uluslararası ihracat potansiyeline sahip.
Tüm bu gelişmeler, Japonya’nın “uçan kazlar” stratejisiyle sıkça karşılaştırılıyor. 1980’lerde üretim süreçlerini maliyet avantajı olan bölgelere kaydıran Japonya, zaman içinde bu “uçan kazları” bir çatı altında toplayarak küresel ölçekte güçlü bir sanayi ve marka ekosistemi yaratmayı başardı. Bugün Japonya, otomotivden tüketici elektroniğine kadar pek çok sektörde “yüksek teknoloji ve yüksek kalite” denilince akla gelen ilk ülkelerden biri. Çin, henüz bu modelin ilk aşamalarında yer alıyor. Uluslararası pazarlara yönelik markalaşma çabası ve üretim üsleri kurma girişimi varlığını hissettiriyor. Buna karşın, Japonya gibi “marka birleştirme” aşamasına geçip geçemeyeceği küresel ekonomi uzmanlarının merakla takip ettiği bir soru.
Bu kapsamda Mitsubishi gibi büyük Japon şirketlerinin bölgesel teknoloji vizyonu da ilgi çekici bir tartışma alanı açıyor. Plug-in hibrit (PHEV) teknolojisindeki uzmanlığı sayesinde otomotiv sektöründe söz sahibi olan Mitsubishi, Honda ve Nissan Otomobil Markalarının eksik yönlerini bir çeşit joker kartı ile aşacağa benziyor. Bugünlerde en çok konuşulan konulardan biri Bu iki japon otomobil markasının özellikle elektrikli otomobil konusunda Mitsubishi Holding önderliğinde birleştiriliyor olması.
Çin, tarım ve gıda stratejileriyle hem kendi halkının gıda güvenliğini sağlamayı hem de küresel pazarlarda söz sahibi olmayı hedefliyor. Yurt dışında araziler edinerek ve dünya çapındaki tedarik zincirlerine yatırım yaparak sürdürülebilir bir büyüme sağlamaya çalışırken, yurt içinde de kentleşmenin tarım alanlarını azaltması riskine karşı koruyucu politikalar uyguluyor. Japonya’nın “uçan kazlar” modelini anımsatan bu süreç, Çin’in gelecekte kendi markalarını ve üretim üslerini ne ölçüde tek çatı altında toplayacağına dair kritik soruları gündeme getiriyor. Öte yandan Mitsubishi gibi Japon teknoloji liderlerinin bağımsızlıklarını sürdürme gayreti, Asya pazarında rekabet ve iş birliği dengesini sürekli değişen bir oyuna dönüştürüyor. Bu tablo, özellikle gıda güvenliği, sürdürülebilirlik ve yüksek teknoloji ekseninde, önümüzdeki yıllarda daha yoğun tartışmalara zemin hazırlayacak gibi görünüyor. Çin’in “dışarı çıkma” stratejisinin sonuçları, sadece Asya-Pasifik bölgesini değil, küresel tarım politikalarını ve gıda arzını da derinden etkileyecek.
Yeniden ABD Başkanı seçilen Trump ise “Yeniden Harika Amerika” sloganıyla rakip gördüğü Çin’in ekonomik ve siyasi dış politikalarını bozmaya çalışacak.İkinci dünya savaşından beri tüm dünyada ekonomik kazanımlar için öncelikle askeri yöntemlerle metal kuşlarını (Savaş Uçaklarını)kullanan Amerika bunu Çin’e yapabilecek durumda değil? Yeni Kabine üyesi Elon Musk ile Hibrit bir politika üretmesi daha kolay ve hızlı görünüyor.






Yorumlar